26 Eylül 2013 Perşembe

KARL MARX VE MARKSİZM ÜZERİNE


 ‘Lenin’in Marx’ı ve Marksizmi tanıtmak üzere 1914 yılında popüler bir ansiklopedi için kaleme aldığı bu metin Karl Marx’ın kısa yaşam öyküsünü ve Marksizmin yoğun ve anlaşılır bir özetini sunuyor’ diye ifade ettiği yordam kitapevinin bu çevirisi gayet anlaşılır.
  Kitabın daha da detayına inecek olursak;
Marx ilk olarak Epikür felsefesi*  üzerine  tezini sunup Hegel felsefesinin ateist ve devrimci yanlarını bulup çıkarmaya çalışan Sol-Hegelciler çevresinde olduğunu belirtiyor. Daha sonra Engels’in de belirttiği üzere ‘ biz ( Marx da içinde, Sol-Hegelciler) hepimiz Feuerbachçı olmuştuk’, diyerek Marx’ın ilerleyen zamanda ki tarafını ifade etmiştir.
Daha çok pratik tutumlara önem veren Marx ‘’ var olan herşeyin acımasızca eleştirilmesini savunan özellikle de silahlı eleştiri çağrısıyla’’ halk yığınlarını ve proleteryaya başvuruda bulunan bir devrimci gibi davranmıştır. Buradan sonra daha da aktif olmaya başlayan Marx 1848’ de Komünist Parti Manifestosunu kaleme aldı. Marx bu yapıtta toplumsal hayatı da içine alan oldukça tutarlı bir materyalizm; ilerlemenin en çok yönlü ve derinlikli öğretisi olarak diyalektik; sınıf savaşının kuramı; ve yeni ( komünist) toplumun yaratıcısı olarak proleteryanın dünya çapındaki tarihsel rolü gibi yepyeni bir dünya görüşü sunmuştur.  Fakat sınıf savaşı kuramını ne kadar iyi dile getirmiş olsa da şuan ki var olan ekonomik sistem içerisin deki teknoloji ve kapitalizm arasın da olan bu özel ilişkiyi yeterince önemsemeyerek dediği gibi toplumsal hayatı içine alan bir materyalizmden çok ütopik bir sistemi sunmuş oluyor. Bana göre gerçek olan şey; tüketici toplumun her zaman daha yeni, daha üstün, daha ileriyi arzu edeceğini göz önüne aldığımız da düşünülen ekonomik sistemin teknoloji ile çok yakından dost olması gerekir.  Üstelik bence Marx’ın belirttiği gibi bir devrim ya da yeni toplum proleterya tarafından yaratılamaz. Ancak aristokrat sınıfı ile birlikte mümkün olabilir. Örneğin bildiğimiz üzere Marksizmin öncülerinden Engels bir prolet değildir. Hatta Marx’ın kendisi de bir aristokrattır.
Bu umutsuz bakış açımı destekleyen bir örnek verecek olursak;
250’den fazla büyük fabrika bulunduran Kahramanmaraş ilinde son zamanlarda büyüyen bir holding yüzünden işçiler önemli zarara uğratılmıştır. Durum şöyle meydana geldi: İşçilere her 3 ayda bir ikramiye veriliyordu fakat işçi sayısı devasa sayılara ulaşan bir holding bunun büyük zarar olduğunu düşünerek diğer fabrikalara baskı yapıp bu ikramiyeyi yok etmiştir. Ve işçiler ne bir grev ne de başka bir başkaldırıya yeltenmemiştir.
 Bu durum gösteriyor ki işçiler üretici-burjuva- sınıfına karşı bir başkaldırı gücünü kendi kendilerine edinemeyeceklerdir. Bu bakımdan Marx proleteryanın yeni toplumun yaratıcısı derken fazla iyimser davranmıştır.
İlerleyen zamanlar da Marx materyalist kuramını daha da geliştirdi. Biraz teoriye yöneldiği bu 50’li ve 60’lı yılları sıralarında demokratik hareketlerde ki canlanış onu yeniden eylem alanına dönmeye çağırdı. Bununla birlikte I.Enternasyonal Uluslar arası işçi birliği kuruldu.
Marx’ın öğretisi Feuerbach’ı geliştiren Hegel bazlı fakat bazense Hegel’in tam tersi görüşleriyle bir tutarlılık hastalığı hakimdir. Temel olarak Marx şunu savunmuştur: Dünya’nın birliği felsefe ve doğal bilimlerin uzun ve çileli gelişmesinin de kanıtladığı gibi onun varoluşunda değil maddiliğindedir. Bu tutarlılık hastalığını pek olumlu bulmuyorum.Bana göre:Toplumu direk ilgilendiren bir sistemin tutarlı olması bir makinalaşma türü ya da makinalaşma sürecine yol açabilir. İnsan ve de toplum çok daha fazla dinamiklere sahiptir. Bundan dolayı onlara karşı belirli bir tutarlılıkla yaklaşmak insanları bir sistemmiş gibi algılamak bir tekilliğe sebeb olabilir. Ancak hesap makinaları yahut bilgisayar gibi mekanizmalar için tutarlılık söz konusu olabilir vs…
Son sözlere gelecek olursak. Okuduğumuz kitap  daha çok Marx üzerineydi ve bende biraz tarihi süreçten bahsettim ve biraz da Marx’ın temel düşüncelerinden söz ettim. Daha sonraki yazıda Das kapital üzerine ileri okumalar yaparak konuyu genişletmeyi umuyorum.


*Ana düşüncesi mutluluk olan Epikuros’un geliştirdiği bir ahlak felsefesidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder